Bağımsız ve teatral grup Dimmu Borgir, Norveç’ten çıkan en büyük metal
gruplarından bir tanesi. Black metal köklerini aştıkça, türün underground
kodlarını hiçe saydıkları eleştirilerinden kaçamayan bir grup ayrıca. İşte
grup üyelerinden SHAGRATH ve SILENOZ ile son albümleri IN SORTE DIABOLI,
hırs ve dinsizlik konularını içeren yepyeni bir röportaj...
Kıç dondurucu bir hava. Oslo’da bir fotoğraf stüdyosu önünde, birkaç kişi
elleri ceplerinde titreyerek beklemekte. Burayı bulmamız oldukça zordu ve
anlaşılan bu grubun kendisi için de böyle. Sonunda kulağımıza bir otomobil
sesi geliyor ve üzerindeki çamur dışında simsiyah olan bir BMW etkileyici
bir kibirle yanıbaşımıza park ediyor.
Extreme müziğin rock tiyatrosu olan ‘big money black metal’in şu aralar en
popüler ismi Dimmu Borgir. En büyük ışık şovu, en çok makyaj ve headbang
yapan koca bir kıta avuçlarının içinde. Ancak Stian Thoresen (ya da
Shagrath)’e baktığınızda bütün bunlara sahip kibirli bir insan yerine gayet
kibar bir karakterle karşılaşıyorsunuz. Thoresen son 10 yılın black metal
posterlerinin starı olmasına karşın, rock star hayat stilinin görünen tek
işareti o bahsettiğimiz otomobildeki kaplan printli direksiyon. Sakin ve
düzgün konuşan vokalist içeriye giriyor ve adını söyleyerek sıcakkanlılıkla
elini uzatıyor. Boyalı alter egosundan çok ama çok farklı.
Daha sonra aramıza uzun süreli beste partneri Silenoz’unda katılmasıyla yeni
albümleri In Sorte Diaboli’den konuşmaya başlıyoruz. Bir önceki albümde koca
bir orkestra kullanmış olan grup bu kez daha sade ama daha odaklanmış bir
yapımla karşımızda. Mayhem’den Hellhammer’i de iş başında gördüğümüz albüm,
kendi deyimleriyle daha canlı ve müziğin kalbinde klasik metal rifflerini
barındıran bir albümmüş.
Shagrath: “Bugünkü teknolojiyle zaten orjinal bir sound alabilirsiniz.
Eminim insanlar Prag Orkestrası için çok büyük paralar harcadığımızı
düşünmüşlerdir. Ama aslında hiç de pahalı değildi, yani bu kez orkestra
kullanmamamızın nedeni para harcamamak değil. Hem konserler böyle daha kolay
olacak.”
Takıları ve deri kıyafetiyle Shagrath’dan daha farklı görünen Silenoz
ekliyor: “Eskiye göre daha sıkı olduğu kesin. Zamanımız kısa olmasına rağmen
herşey yolunda gitti. Artık baskı altında çalışabilmeyi öğrenmiş olmamız
güzel.”
Bu albüm diğerlerine göre daha doğal, daha farklı sanki.
Silenoz: “Sanırım evet. Zamanla oldu bu. Mesela ‘Death Cult Armageddon’da
tüm şarkıları en ince detaylarına kadar demolamıştık.”
Shagrath: “Bu albüm içinse şarkıları albüm tamamlanana kadar bir araya
tıkıştırdık diyebilirim. Albümü kısa zamanda bitirmemiz şarttı ve bu konuda
bayağı da endişeliydim.”
Konserlerde az görünür olmalarını şöyle açıklıyor Silenoz: “Son albüm ‘Death
Cult...’ın üzerinden 4 yıl geçmişti ve tembelleşmiştik. Düzenli olarak
turneye çıkabilirdik ama o kadar uzun bir süre bir arada olmamızın sağlıklı
olmayacağını düşünüyorum. Her konuda aşırıya kaçan bir grubuz. Konserler
motivasyonu canlı tutmak için önemli tabi. Şimdi hepimiz verdiğimiz aradan
sonra turneye çıkmak için istekliyiz çünkü biraz olsun özel hayatlarımızı
yaşadık ve şimdi yeniden heyecanlıyız.”
Son birkaç yıldır Avrupa yaz festivallerindeki savurgan şovlarıyla boy
gösteren grup için Shagrath “Bu işin bir parçası. Hiçbir zaman bu şovumuz
bir öncekinden de büyük olmalı diye bir baskı hissetmedik ve oturup
konuşmadık” derken Silenoz şöyle devam ediyor: “Üzerimizdeki baskının diğer
grupların üzerindeki baskıdan büyük olduğunu sanmıyorum. Bunun üzerinde çok
düşünmeye başlarsanız herşey ters gitmeye başlayabilir. Müzik şirketimiz
bize hep iyi davrandı çünkü albüm deadline’larını geçsekte bizden mutlu
olacakları bir sonuç alacaklarını biliyorlar.”
Ve yedi başarılı albümün ardından Dimmu Borgir de bir konsept albümle
karşımızda. Erken yapılmış bir basın açıklamasında Silenoz’un “Albüm bir
papazın asistanı olarak çalışan ama daha sonra Hristiyanlıkla hiçbir ilgisi
olmadığını anlayan bir adamı anlatıyor” sözleriyle herkesin kafası
karışmıştı. “Çok hazırlıksız yakalandım orada.” diyerek kafasını sallıyor
gitarist. Shagrath devam ediyor: “İşte bu nedenle herşey kitapçıkta
açıklanmış olacak. Konsept albümü yapmamızın sebebi de şarkı sözleri
hakkındaki sorulara cevap vermek zorunda kalmamamızdı zaten.” Silenoz ise kendisini birkez daha açıklama fırsatı bulmuş olmaktan memnun
konuya devam ediyor: “Albüm bir piskopos için çalışan hayali bir kahramanla
ilgili. Tanrı’yı ya da hayatın anlamını –nasıl adlandırmak isterseniz-
ararken birkaç hafta süren bir sürede şeytanla akraba olduğu yolunda
vahiyler alıyor. Kendisi de etrafındakiler de bu adamın tanrının tersinin
yeniden dirilmiş hali olduğuna inanmaya başlıyorlar. Adam da bunu kullanarak
hem kendi tarikatını kuruyor hem de kilise için çalışmaya devam ediyor.
Hikaye Ortaçağ’da geçiyor çünkü bu genel anlamda tarihteki karanlık bir
dönem. Ama hikayeyi günümüze de uyarlamak mümkün, bu yüzden de bir sonucu
yok, bitirmek istemedim ve sonunu açık bıraktım.”
Shagrath biraz sıkılmış görünüyor. Sadece heavy metal albümleri yapıp
hiçbirşey açıklamaya mecbur kalmaksızın yoluna devam etmek ister gibi bir
hali var. “Başlarda bir konsept albümü yapma fikrine şüpheyle yaklaşıyordum.
Bunun bir klişe olduğunu düşünüyordum. Daha sonra birkaç şarkı sözünü
okuduktan sonra kendimi hikayaye kaptırdım. İtiraf etmeliyim ne
anlatıldığını anlamak biraz zamanımı aldı. Şarkı sözleri karakterin günlüğü
şeklinde yazılmış. Okudukça ve dinledikçe daha kolay anlıyorsunuz.”
Dimmu Borgir şu anda bir black metal grubu ne kadar ünlenebilirse o kadar
ünlenmiş durumda. Ya da ‘eski’ bir black metal grubu mu demeliydik? Gerçek
şu ki onlar black metalin ideolijilerini ve sınırlamalarını çoktan geride
bıraktılar. Bu yeni bir haber değil. Ve şu anda bu umurlarında da değil. Bu
grup bizlere şeytanın kostümlerine bürünerek 100% heavy metal şovu vermekte.
Bunu kabullenin ve keyfinize bakın. Onlar kabullenmişler çünkü.
“Hayatta size en çok zevk veren şeyden para kazanabilmek harika birşey. Biz
hobilerimizi ve tutkularımızı mesleğimize çevirdik, bunu herkes yapamıyor.
Başka pekçok grubun cesaret edemeyeceği riskleri aldık. Onlar hala basit bir
mentalitedeler ve albümlerin satmaması gerektiği tavrını savunuyorlar – bu
nasıl bir saçmalıktır yahu?
Kim albümlerinin satmasını istemez ki? O halde bir plak şirketiyle
anlaşmanın anlamı ne? Tabi ki her yeni albümün bir öncekinden de çok satması
harika birşey ama kariyerimizde albüm satışlarımızın yükselişinin duracağı
bir zaman da olacak biliyoruz. Ve bunun için hazırlıklı olmak zorundayız.”
Yine de geçmişe dönüp ‘For All Tid’ ve ‘Stormblast’ın soğuk ve korkutucu
kapaklarını gözümün önüne getirmeden edemiyorum. Grup herşeyin daha ‘hakiki’
olduğu o günleri özlemiyor mu?
Silenoz: “O zamanlar şu andakinin tam tersi, çok farklı bir endüstri vardı.
Bazı gruplar ve bazı insanlar geleneksel black metal etiketiyle çok kafa
yoruyorlar. Bu etikete uymayan bir albüm dinlerlerse o albümü kötü ilan
ediyorlar. Ben ne gerçek black metaldir ne değildir bilmiyorum bile ve bu
umurumda da değil. Ama aynı zamanda biz hiçbir zaman geleneksel bir black
metal grubu olmadık ve olduğumuzu da iddia etmedik zaten.”
Shagrath: “Black metaldeki unsurların çoğunu barındırıyoruz ama limit
nerede?” Bu fikrini desteklediğimi göstermek için Satyricon’un büyük beğeni
toplamış son albümünü örnek veriyorum fakat vokalist ciddiyetini bozmuyor.
“Ben onu çoktan geçtim. ‘Gerçek’ ile gerçek olmayan arasında bir çizgi
bulunduğunu düşünmüyorum. Bunu söylemek imkansız. Sahnede ve bugün olduğu
gibi fotoğraf çektirirken farklı karakterlere geçiyoruz. Evet bir yandan bu
büyük bir dert. Ama bir yandan da -her ne kadar kulağa çocukça gelse de- bu
bizim için bir tören gibi de, grupta temsil ettiğimiz karakteri
oynuyorsunuz. Bence bunu sürdürmek önemli. Bu noktada artık buna
‘corpsepaint’ demek istemiyorum, çünkü cesetler böyle boyanmıyorlar. Sadece
makjay ya da vücut boyası demeyi tercih ederim, çünkü tüm bunlar 1300’lerde
olma hissini günümüze taşımayı sembolize ediyor. Bu bir şov.”
Fakat bu olaydaki orjinallik eksikliğinin altını çizmiyor mu? “Böyle de algılanabilir, bundan eminim. Biz 30’larımızda Kiss grubunun
üyeleri ise 50’lerindeler, artık büyüdük değil mi? Ama şunu da
hatırlamalısınız ki, biz de Kiss de ilk başladığımızda, müzik kadar etrafını
çevreleyen tiyatro da önemliydi. Bizi dinlemeye yeni başlayan çocuklar için
yeni birşey bu, bizim içinse eski ve provası yapılmış.”
Dimmu Borgir herşeyi geride bırakıp ilerlemeyi haketti. 1993’ten beri
buradalar ve
black metalin ikinci dalgası olarak da adlandırılan gruplarla aynı yolu
paylaştılar. Ama herkesin bildiği gibi o gruplar Dimmu’nun sahip olmadığı
birşeylere sahiplerdi her zaman: Emperor Satanizme, Mayhem çevresindeki ölüm
saçan kızgınlığa. Dimmu Borgir ise her zaman sadece bir gruptu.
Shagrath 1993 Oslo’sunu hatırlıyor: “Aslında bizim için de zor günlerdi o
günler. Polis tarafından bizler de sorgulandık. Olayın suç tarafıyla hiçbir
ilgimiz olmasa da, sadece görüntümüzden dolayı oldu bu. Başka yönleriyle
değil de müziğiyle tanınan bir grupta olmak güzel bir duygu. Bahsettiğiniz
grupların haklarını yememeliyiz, onlar da müzikleriyle tanınıyorlar. Ama
sanırım biz hep diğer Norveç’li gruplardan ayrı kaldık. Yıllardır birçok
grup tarafından bunu yanlış yapmakla şunu yanlış yapmakla küçümsendik...”
Bir damara basılma olayı söz konusu sanırım. Ticari anlamda Norveç’ten
çıkmış en başarılı metal gruplarından biri olsalar da, kült olmalarına yol
açacak bir efsanelerinin eksikliği onları hala rahatsız mı ediyor? Silenoz:
“Eskiden ediyordu ama artık etmiyor” diye itirafta bulunuyor. “Sanırım
Norveç’li olmamız yetti ve müziğimize de güveniyorduk.”
Bugünlerde herşey çok farklı. ‘Metalocalypse’ adındaki bir çizgi filme bile
konuk oldular (iç çekmeler: “Evet. Ama Dimmu Burger’dan daha orjinal bir
isim bulmalarını umuyordum...”) ve Shagrath Chrome Division adlı bir yan
projeyle meşgul.
“Rock‘n’roll her zaman ilgimi çekmiştir ve müzikle ilgili hep açık fikirli
olmuşumdur, bu nedenle o yönümü ifade etme ve başkalarıyla da çalışma
ihtiyacı duydum. Ayrıca tekrar gitar çalabilmek çok eğlenceliydi. Dimmu’nun
müziği çok ciddi. Chrome Division ise kulağa hoş gelen şarkı yapmanın basit
bir yolu. Çok zaman da almıyor, haftada bir buluşuyoruz ve istediğimiz zaman
da beste yapıyoruz. Ama Dimmu müziğiyle rock ‘n’ roll’u karıştırmayı hiç
denemedim.”
Silenoz: “Yan projelerin sağlıklı olduğunu düşünüyorum. Yayınlamasanız bile
farklı birşeyler üretmek hoş - bu farklılıkları ana grubunuza monte etmeye
çalışıp herşeyi batırmanızdan iyidir en azından. Adı üzerinde ‘yan’ proje,
bir köşede kalmalı.”
Neredeyse yıllık bir eleme işlemiyle pekçok ünlü ismi kiralayan Dimmu
Borgir’e artık bir süpergrup demek yanlış olmaz. Ama şimdiye kadar tam 10
ismin gruptan çıkmak için kullandığı bu döner kapının bir nedeni olmalı.
Shagrath gülüyor: “Çünkü biz şirret insanlarız. Yok, nedenin bu olduğunu
sanmıyorum. Her konuda aynı düşünmüyoruz. Bu kadar çok elemanla işler
karışabiliyor. ama aynı fikirde olmasak da bir çözüm buluyoruz. Hepimiz aynı
azmi, aynı tutkuyu ve aynı emeli paylaşıyoruz. Bazı eski elemanlar –bakın
hepsi demiyorum- bazı şeyleri önemsememeye başlamışlardı. Bazı insanlar
armut piş ağzıma düş tavrındadırlar ve siz fedakarlık yaptıkça hep daha
fazlasını isterler.”
Galner, Simen Hestnaes, Hellhammer: Bir egolar savaşı olmaması neredeyse
imkansız. Silenoz buna çözüm olarak buldukları ‘Dimmucratic’ olma fikrini
açıklıyor:
“Zor birşey. Mixing olayı hep çok zor kararlar barındırır mesela.
Anlaşamayınca birilerinin bir karar alması gerekiyor ve bu da genellikle ben
ve Shagrath oluyoruz.. Bu hiç de hoş birşey değil çünkü kendinizi kötü bir
adam gibi hissediyorsunuz. Genellikle sonuç %99 diğerlerinin istediği gibi
oluyor. Fakat bunu bilmiyorlar.” (Shagrath “Kesinlikle Dimmucratic” deyip
gülüyor)
Karşımızda haklarındaki ikiye bölünmüş düşüncelere inatla direnen ve bunun
kişisel meyvelerini toplamış bir grup var.
Silenoz: “Evet ama aynı zamanda şu unutulmamalıdır ki bu işte bir güvence
yok ve gelecek ay herşey bitebilir. İyi para kazanıyoruz ama Polonya’da
yaşasaydık çok daha zengin olurduk, bu ülke inanılmaz pahalı çünkü. Ve bir
müzisyen olmak zor. Bu müziğin ilerisini planlayamıyorsunuz; mesela Orta
Doğu’da tekrar birşeyler olsa ve Amerika’ya turneye gidemezsek ne olur?
Gelirimiz o zaman nereden gelir?”
Shagrath da Silenoz da oldukça cana yakın olmalarına rağmen birbirlerinden
gayet farklılar. Shagrath ne kadar sessiz ve kibar ise Silenoz da o kadar
çeneci ve fikirlerle dolu bir insan. Belkide gruplarını en tepeye çıkarmak
için gerekli olan gücü ve yaratıcılığı bu farklılıklarından alıyorlar.
Boynundaki ters haçın artık gruba bir anlam ifade edip etmediğini sorunca
Silenoz şöyle yanıtlıyor: “Bireyselliğe olan saygım beni bugünlere getirdi.
Eğer yanılıyorsam, o zaman sonuçlarına katlanacağım. Geçmişte çok defalar
yanıldım ama hala bir dine inanmamanın çok daha iyi olduğuna inanıyorum.”
Başka bir dergi çalışanı, fotoğraf çekimleri için getirdiği dikenli tacı
(Hz. İsa’nın başına konulandan) havaalanından nasıl zorlukla geçirdiğini
anlatmıştı birkaç saat önce gülerek. Bu aklıma Shagrath’ın dergimiz için
daha önceleri yılan derisi bir kostümle verdiği bir kapak pozunu getiriyor.
Dimmu Borgir bugün bu pozu geçebilecek mi?
“Bugünkü çekimlerde ne yapacağını bilmiyorum.” diyor Silenoz. “Ama grubun
vokalisti olmadığıma çok memnunum.”