Türkiye’de 1934 yılında yapılan Anayasa değişikliği ile kadınların seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır. Hatta bazı kaynaklarda 1930 yılında çıkarılan Belediye Yasası ile kadınların belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkını elde ettiği belirtilmektedir. Ancak kadınların yasalarla güvenceye alınan seçme ve seçilme hakkını, erkeklerle aynı oranda kullan(a)madığı gözlenmektedir. Özellikle siyasal temsil açısından değerlendirildiğinde bir çok ülkeye göre kadın temsilinin oldukça düşük olduğu görülmektedir. Kadın meclis üyelerinin oranı örneğin, İsveç’te % 42,7, Hollanda’da % 36, Almanya’da % 30, Arjantin’de % 27, İngiltere’de % 18, Yunanistan’da % 6,3 iken Türkiye’de % 2,4’tür. yine yerel yönetimler açısından değerlendirildiğinde de kadının konumunu çok farklı değildir. 1980 sonrası İstanbul’daki belediyelerde kadın meclis üyesi sayısı %4.3, Ankara’da %12.1, İzmir’de %13.2 olmaktadır. Ayrıca Kaymakam, Vali, Anayasa Mahkemesi veya Yargıtay üyeliği gibi yönetici birimlerinde de kadını görmek mümkün değildir. Yine eğitim, sağlık gibi hizmet birimlerinde yada tarım gibi üretim alanlarında kadın çalışan sayısı fazla olmasına rağmen karar mekanizmalarında kadın emekçiler yok denecek kadar azdır. Türkiye’de kadınların siyasete katılımı genellikle seçme hakkını kullanmaları şeklinde olmaktadır. Ancak bu hakkını bile genellikle eşinin, babanın veya bir erkek yakınının tercihine göre kullanmaktadır. Yani Türkiye’de kadın seçme ve seçilme hakkına sahip olmasına rağmen siyasette eşit konumda değildir. Toplumumuzdaki geleneksel, cinsiyete dayalı işbölümü sonucu kadın, hayatını aile ve yakın çevresi ile sınırlamakta, bu nedenle de politika dışında kalmaktadır. Çoğu zaman örgütlü mücadele içine katılmak isteyen kadın bu iki ayrı dünya arasında bocalamaktadır. 1935 yılında Sabiha Sertel, Dünya Kadınlar Birliğinin 12. Dünya Kadınlar Konferansına ilişkin yazdığı ‘Yanlış Yolda Giden Feminizm’ adlı makalesinde şöyle seslenmektedir; ‘demek ki siyasal haklarını almakla, kanun nazarında müsavi olmakla, mesele bitmemiş.... 0 halde bu tazyik ve esaretin kökü nerede? Onu bulmak lazım. Hükümetlerin bütün iyi niyetlerine, kadınların bütün gayretlerine rağmen bu kökü üzerine birkaç kat boya sürmekle düzeltmek mümkün değildir. Bu asırların yerleştirdiği olgunlaştırdığı bir köktür.’ Bugünün Türkiye’sinde konunun hala aynı şekilde sürüyor olması bu sözlerin günümüzde de geçerliliğini koruduğunu ve doğruluğunu kanıtlamaktadır.