RockTurk
Sadece 30 saniyeni harcayarak aramıza katılmak için 'Kaydol'a tıkla.

RT Yönetimi ~
RockTurk
Sadece 30 saniyeni harcayarak aramıza katılmak için 'Kaydol'a tıkla.

RT Yönetimi ~
RockTurk
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

RockTurk

Sadece Rock severlerin değil tüm Müzik severlerin buluşma noktası.
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yap  Başvuru FormuBaşvuru Formu  

 

 Peygamber Efendimiz'in Doğumuyla Gelen Güzellikler

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
KoRn
RockTurk takımından
RockTurk takımından
KoRn


Erkek
Mesaj Sayısı : 2068
Yaş : 30
Nerden : кαуıρ ∂ιуαяℓαя∂αη
Lakap : ¢нєzzу
Kişisel İleti : Ť αηутнιηg ιѕ ησт ιмρσѕѕιвℓє σƒ ℓιƒє Ť
Ruh Hali : Peygamber Efendimiz'in Doğumuyla Gelen Güzellikler Sinirl10
İşletim Sistemi : Peygamber Efendimiz'in Doğumuyla Gelen Güzellikler 210
Kayıt tarihi : 11/05/09

Peygamber Efendimiz'in Doğumuyla Gelen Güzellikler Empty
MesajKonu: Peygamber Efendimiz'in Doğumuyla Gelen Güzellikler   Peygamber Efendimiz'in Doğumuyla Gelen Güzellikler EmptyPtsi 25 Mayıs 2009, 11:26

EFENDİMİZİN DÜNYAYA TEŞRİFLERİ SIRASINDA MEYDANA GELEN HÂRİKÂ
HÂDİSELERKâinatta en büyük hâdise hiç şüphe yok ki, Kâinatın Efendisi
Peygamberimiz Hz. Muhammed`in (a.s.m.) dünyaya teşrifleri hâdisesidir.
Çünkü, hilkat ağacının çekirdeği odur. Kâdir-i Zülcelâl, onun gelişini
takdir etmemiş olsaydı, kâinat da, insan da olmayacaktı. Dolayısıyla
imtihan dünyasının kapısı da açılmayacaktı. "Şu gördüğün büyük âleme
büyük bir kitap nazarıyla bakılırsa, Nûr-u Muhammedî (a.s.m.) o kitabın
kâtibinin kaleminin mürekkebidir: Eğer o âlem-i kebir, bir şecere
tahayyül edilirse, Nur-u Muhammedî hem çekirdeği, hem semeresi
[meyvesi> olur. Eğer dünya mücessem bir zîhayat farzedilirse, o nur
onun ruhu olur. Eğer büyük bir insan tasavvur edilirse, o nur onun aklı
olur."
İşte, "Sen olmasaydın, ey Habîbim, felekleri [kâinatı> yaratmazdım" kudsî hadisi , bu sırra işaret etmektedir.
Ayrıca, Efendimizin risâleti diğer peygamberler gibi hususî değil,
umumi ve cihanşümûldür. Buna binâen elbette dünyaya teşrifleri
esnasında birtakım hârikâ hâdiseler vücuda gelecekti. Ve bu hâdiseler
akıl ve basîret sahiplerini düşünceye sevkedecekti.
Nebiyy-i Ekrem Efendimizin dünyaya teşrifleri esnasında belli başlı şu hârikâ hâdiseler meydana geldi :

1) Teşrif Ettikleri Gece Bir Yıldız Doğdu.
Yahudîler arasında birçok âlim vardı. Bunlar, kitaplarında Allah
Resûlünün geleceğini görüp, öğrenmişlerdi. Yıldızlardan hüküm çıkarmada
da usta sayılırlardı. Efendimizin doğumu gecesinde bir yıldız parlamış
ve Yahudî âlimler bu yıldızdan Ahirzaman Peygamberinin dünyaya teşrif
ettiklerini anlamışlardı.
Resûl-i Zîşanın meşhur şâiri Hassan bin Sâbit (r.a.) bu hususu şöyle anlatmıştır:
"Ben sekiz yaşlarında var yoktum. Biliyorum, bir sabah vakti, Yahudînin
biri `Hey Yahudîler!` diye çığlık atarak koşuyordu. Yahudîler, `Ne var,
ne yırtınıyorsun?` diyerek adamın başına üşüştüler. Yahudî şöyle
haykırıyordu:
"`Haberiniz olsun, Ahmed`in yıldızı bu gece doğdu. Ahmed bu gece dünyaya geldi."` 36
İbni Sa`d`ın naklettiği konu ile ilgili bir rivâyette ise şöyle denilmektedir:
"Mekke`de oturan bir Yahudî vardı. Allah Resûlünün doğdukları gecenin sabahı Kureyşlilerin karşısına çıktı ve sordu:
"`Bu gece kabilenizden bir oğlan çocuk doğdu mu?`
Kureyşliler, `Bilmiyoruz` cevabını verince, adam sözlerine devam etti:
"`Varın, gidin, soruşturun, arayın; bu ümmetin peygamberi bu gece doğdu. Sırtında alâmeti var.`"
Kureyşliler varıp soruşturdular ve gelip Yahudîye haber verdiler:
`Bu gece Abdullah`ın bir oğlu dünyaya geldi, sırtında bir nişan var.`"
Yahudî gidip peygamberlik alâmetini gördü. Ve aklını kaybetmişçesine şöyle haykırdı:
"`Peygamberlik artık İsrâiloğullarından gitti. Kureyşlilere öyle bir
devlet gelecek ki, haberi doğudan batıya kadar ulaşacaktır.`" 37
Demek gökkubbe pırıl pırıl yıldız kandilleriyle Resûl-i Kibriya Efendimizin gelişini alkışlıyordu.

2) Medâyin`deki Kisrâ Sarayından On Dört Burç Çatırdayarak Yıkıldı.
Kâinatın Efendisinin doğduğu geceydi... Saatler, doğum anlarını
gösteriyordu. Derin bir uykuya dalan Medâyin şehri korkunç bir çatırdı
ve gürültü sesiyle uyandı. Hükümdarla birlikte halk da heyecan içinde
yataklarından fırladı. Manzara korkunçtu ve telaş verici idi. Hükümdar
Sarayının o sapa sağlam burçlarından on dördü çatırdayarak
yıkılıvermişti.
Geceyi korkular içinde geçiren Kisrâ sabaha çıkar çıkmaz memleketinin
dinî reislerini derhal bir toplantıya çağırdı. Toplantıda, cereyan eden
hâdisenin neyin nesi olduğunu görüşeceklerdi.
Kisrâ tacını giymiş tahtına oturmuştu. Henüz müzakereye başlamamışlardı
ki, doludizgin yaklaşan bir atlı, elinde bir mektup getirdi. Mektupta,
İstahrabat`ta binlerce seneden beri ışıl ışıl yanan ateşlerinin söndüğü
haber veriliyordu.
Bu haber, Kisrâ`nın korku ve heyecanını daha da arttırdı.
Bu sırada toplantıda bulunan İran başkadısı Mûbezan söz alarak gördüğü bir rüyâyı anlattı:
"Gördüm ki yüzlerce kükremiş deve, önlerine şaha kalkmış Arap atları
olduğu halde Dicle suyunu geçti ve İran topraklarına yayıldılar."
Kisrâ, doğru sözlü, bilgili ve adaletli Mûbezan`ın bu rüyâsını da
mânâlı buldu. Sinirleri fazlasıyla gerilmişti. Bu muammayı çözmek
istiyordu. Bilgisine ve irfânına güvendiği Mûbezan`a sordu:
"Peki, bu neye işâret olabilir?"
Başkadının cevabı kısa ve öz oldu:
"Araplar tarafından çok önemli birşeyler olacağına işâret olabilir."
Kisrâ, bunun üzerine derhal Hîre Valisi Numan bin Münzir`e bir mektup yazdı. Mektupta,
"Bana orada bulunan âlimlerden, suallerime cevap verebilecek kudrette biri varsa gönder!" diyordu.
Mektubu alan Numan, işin ciddiyetini anladı ve derhal Abdü`l-Mesîh bin Amr adında bir bilgini Medayin`e gönderdi.
Gelen âlimi hükümdar derhal huzura kabul etti.
Cereyan eden hâdiseleri anlattıktan sonra, kendisinden bu hususta bilgi
istedi. Abdü`l-Mesih, Kisrâ`ya hâdiseler hakkında bir bilgi
veremeyeceğini söyledi ve ilâve etti:
"Şam yakınında Câbiye`de oturan dayım Satîh`de bunlara cevap verecek bilgi vardır."
Bunun üzerine Kisrâ, Abdü`l-Mesîh`i gidip Satîh`ten hâdiseler hakkında bilgi almak üzere vazifelendirdi.
Meşhur Şam kâhini Satîh kemiksiz, âdetâ âzâsız bir vücud, yüzü göğsü
içinde bir acûbe-i hilkat ve çok yaşlı bir kâhindi. Dâimâ sırt üstü
yatardı. Bir yere götürülmek istendiği zaman bohça gibi katlanırdı.
Gaipten verdiği doğru haberler, o zamanın insanları arasında meşhurdu.
Abdü`l-Mesîh, dağ taş demeden yol alarak dayısı Satîh`in yanına vardı.
O sırada Satîh, hayatının son anlarını yaşıyordu. Şiddetli hastalık
içinde kıvranıyordu. Hastalığın şiddeti dudaklarından konuşma kudretini
de alıp götürmüştü ki, gelen adamın ne selâmın alabildi ve ne de
konuşabildi.
Fakat, Abdü`l-Mesîh olup bitenleri anlatınca iş birden değişiverdi.
Ölüm döşeğinde ecelle pençeleşen Satîh gözlerini birden açtı ve sanki
kabir kapısına değil, dünya evinin kapısına yeni ayak basacakmış gibi
canlanarak heyecan içinde haykırdı:
"Ey Abdü`l-Mesîh! İlâhi vahyin okunması çoğalacak.
Asâ`nın sahibi peygamber olarak gönderildi. Semâve Vadisini su bastı,
Farsların ateşi söndü. Artık Şam da Şam değil, Satîh için."
Şunu iyi bil ki, zaman üzerinde hükmü geçerli olan mutlak Hâkim, böyle
istedi ve gelen peygamberle nebîlik ipinin iki ucunu düğümledi."
Derin bir nefes çektikten sonra da ilâve etti:
"Sasanîlerden, yıkılan burç sayısınca hükümdar gelecek ve sonra hüküm yerini bulacaktır." 38
Bu cümleler, Satîh`in dudaklarından dökülen son sözler oldu. Sanki bu
gerçeği dile getirmek için bekleyip durmuştu. Sözlerini bitirir
bitirmez gözlerini kapadı ve ruhunu Yüce Allah`a teslim etti.
Meşhur kâhin Satîh, bu sözleriyle açıkça Âhirzaman Peygamberinin
dünyaya gelmiş olduğunu haber veriyordu. O âna kadar bir benzeri
görülmemiş bu hâdise, dünyaya o gece şeref veren zâtın beraberinde
getirdiği sönmez nûr ile Mazdeizmin 39 karanlık inancı içinde kıvranan
İran saltanatını ortadan kaldıracağına işaretti. Nitekim, tarih buna
şahid oldu ve hâdiseler Satîh`in haber verdiği gibi cereyan etti: İran
Devleti, 67 yıl süren on dört hükümdarın idaresinden sonra,
Kadisiyye`de Hâtemü`l-Enbiyânın ordusu tarafından İslâm topraklarına
katıldı.

3) Kâbe`nin İçini Karanlık Ve Kirlere Boğan Putların Pekçoğu Başaşağı Yıkıldı:
Kureyş müşrikleri, yeryüzünde Allah`ın tek ma`bud oluşunun içinde ve
üstünde ilk olarak abideleştiği Kâbe`yi putlarla karanlıklara
boğmuşlardı. Ne var ki, henüz Tevhid temsilcisi Resûl-i Kibriyânın
dünyaya gözlerini açması karşısında bile, çoğu yerlerine kurşun ile
perçinlenmiş bu putlar, hâdisenin azametine dayanamayarak yerlere
yıkılıverdiler.
Bu hâdisenin ifâde ettiği mânâ büyüktü: Dünyaya teşrif eden bu Zât,
kendisine verilecek vazife gereği kapkaranlık şirk inancını ortadan
kaldıracaktır. Gönüllerde pâk, nezih ve saâdet dolu Tevhid inancını
bayraklaştıracaktır.
Dünya buna şâhid oldu. O Resûl-i Zîşan, kısa zamanda Kâbe`yi cansız
putlardan temizlediği gibi, gönüllerdeki putları da İslâm îmânı ile yok
ediverdi.

4) İstahrabat`ta Bin Seneden Beri Yanmakta Olan Mecûsîlerin Kocaman Ateş Yığınları Bir Anda Sönüverdi.
Mecûsiler bu ateş yığınını kendilerine ilâh kabul etmişlerdi.
Efendimizin dünyaya teşrifleri ile birlikte bu kocaman ateş, sanki
okyanusların istilâsına uğramış basit bir ateşmiş gibi sönüverdi.
Demek ki, gelen zât, putperestlik gibi, ateşperestliği de bir çırpıda
ortadan kaldıracak ve yeryüzünü Tevhid meş`alesiyle aydınlatacaktı.

5) Takdis Edilen Meşhur Sâve (Taberiyye) Gölü Bir Anda Kuruyuverdi.
Bu da, gelen zâtın, Allah`ın izni ile olmayan şeylerin takdis edilmesini yasaklayacağının ifâdesi idi.

6) Dünyaya Teşrifleri Ânında, Şark Ve Garbı Küçük Bir Oda Gibi Aydınlatan Bir Nur Görüldü.
Demek ki, dünyaya gelen zâtın tebliğ edeceği din, şark ve garbı bütün
ihtişamıyla kucaklayacak, insanlığın beşte birini şefkadi sînesinde
terbiye edip okşayacaktı.

7) Semâve Vadisi Taşan Seller Altında Kalıp, Suya Gark Oldu.
Resûl-i Kibriya Efendimizin dünyaya gözlerini açtıkları geceydi. Taşan
seller Semâve Vadisi ve Semâve şehrini sular altında bıraktı. Şehir
halkı, dehşet içinde kalarak, çareyi dağlara ve tepelere sığınmakta
buldu. Sonra da bir mektup yazarak durumu Kisrâ`ya bildirdiler ve
kendisinden yiyecek ve içecek yardımı istediler.

Cool Gök Kubbeden Salkım Salkım Yıldızlar Döküldü:
Nebiyy-i Ekrem Efendimizin dünyaya teşrifleri gecesinde hazan yaprağı
gibi gök kubbeden yıldızlar döküldü. 40 Bu hâdise de şuna işâret
ediyordu: Bundan böyle şeytan ve cinlerin gökten haber almaları son
bulmuştur. "Madem Resûl-i Ekrem Aleyhisselâtü Vesselâm vahiy ile
dünyaya çıktı, elbette yarım yamalak ve yalanlar ile karışık,
kâhinlerin ve gâipten haber verenlerin ve cinlerin ihbarâtına
(haberlerine) set çekmek lâzımdır ki, vahye bir şüphe irâs etmesinler
ve vahye benzemesin. Evet, bi`setten evvel kâhinlik çoktu. Kur`ân,
nazil olduktan sonra onlara hâtime çekti. Hattâ çok kâhinler îmâna
geldiler. Çünkü, daha cinler tâifesinden olan muhbirlerini
bulamadılar." 41
O âna kadar görülmemiş bu hâdiselerin Resûl-i Ekremin doğumu sırasında
meydana gelmeleri elbette tesadüfı değildi. Ezelî kudretin kader
kaleminin tayin ve tesbitiyle vücuda geliyorlardı. Ve dünyaya Âhirzaman
Peygamberi Hazret-i Muhammed`in (a.s.m.) zuhurunu haber veriyorlardı.

36. Kastalanî, Mevâbibü`l-Ledünniye: 1/122
37. Tabakât, 1/162-163
38. Taberî, 2/131-132
39. Mezdek (Mazdek) adında birinin kurduğu eski İran`da bir dinî
mezheptir. Zerdüşt tarafından vaz`edilen Maniheizmin ıslah edilmiş bir
şekli olarak gören ve kabul edenler de vardır. Bu mezhebin bilinen
belli başlı hususiyeti, mülkte ve kadınlarda iştirakı kabul etmesidir.
Bunun yanında, zühdle ilgili olarak, hayvanları öldürmek ve etini yemek
de bu mezhebin yasakladığı şeyler arasındadır. (İslâm Ansiklopedisi)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Peygamber Efendimiz'in Doğumuyla Gelen Güzellikler
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
RockTurk :: RockTurk | Serbest Kürsü :: Off Topic :: Din Bölümü :: Peygamber Efendimiz (s.a.s)-
Buraya geçin: