Kitap Tanıtımı
Roman, müzayededen alınan elyazması bir kitabın hikâyesiyle
başlıyor. Okurlar, bu elyazması kitabın açtığı kapıdan giriyor, bir
devre adını veren ‘lale’nin izinde yol alıyor. Romanda İskender Pala,
sevdiğini aşklarının ilk gecesinde kaybeden Şahin’in, bu kaybın
ardındaki esrarı çözmek için külhanlara, tomruklara, lalezarlara ve
hatta Osmanlı sarayına kadar uzanan yolculuğunu anlatıyor.
İstanbul bu romanda, karmaşası, heyecanı, isyanları, kalabalığı ile
lalelere bürünüyor. Öyle ki lale sadece bir çiçek değil, bir yaşayış
tarzı, estetik bir tavır, kültürel ve tarihsel bir birikim olarak
İstanbul’u, hatta tüm Osmanlı’yı çevreliyor. İstanbul, doğal tüm
güzelliklerinin, mimari şaheserlerinin tarihî debdebesi ile beraber
lalezarlara, lale yarışlarına, lale şiirlerine bezeniyor; lalelerin
şehri, renklerin şehri, yaprakların şehri haline dönüşüyor.
İskender Pala, Katre-i Matem’de usta kalemiyle lalelere bezediği
İstanbul’da kavuşup doyulamayan, kavuşulamayıp yakan aşkların elemli ve
Osmanlı hallerini de tüm ıstırap ve coşkularıyla anlatıyor. Sevdiğini,
aşklarının ilk gecesinde kaybeden Şahin’in macerasını anlatan roman, bu
kaybın ardındaki esrarı çözmek için külhanlara, tomruklara, lalezarlara
ve hatta Osmanlı sarayına kadar gidiyor. İşte bu yolculuk, okuru hiç
ummadığı yerlerde hiç ummadığı maceralarla karşılaştırıyor.
Cinayetlerin gölgesiyle giderek gizemli bir hal alan olaylar Lale
Devrine nihayet veren Patrona Halil İsyanının yakıcı siyasal
çalkantılarıyla birlikte çözülmeye başlıyor.
Kalemimi hokkaya bandırdığım şu anda –ki Nevşehirli Damat İbrahim
Paşa’yı canından; Sultan III. Ahmet’i de tahtından eden cehennemden
nişan Eylül İhtilali’nin üzerinden henüz iki hafta geçti- şahit olduğum
olayları yazıp yazmamakta kararsız sayılırım. Bilemiyorum. Yazmak
gerektiğini düşündüğüm şeyler bir bakıma devlete ait sırları ifşa etmek
gibi bir ihanetin ağırlığını da vicdanıma yükleyecek. Öte yandan
Şark’ın kutsal çiçeği laleye dair yorumlarda bulunacak ve belki
şükufeciyan esnafını gücendirmiş de olacağım. Ama birisi çıkıp yiğit
Şehzade Ahmet’i, aşağılık isyancıların yaptıklarını, cennete benzeyen
İstanbul’u ve Sadabat’ın laleye kattığı zarafeti anlatmazsa bu dahi
tarihe ve şehre haksızlık sayılır.