RockTurk
Sadece 30 saniyeni harcayarak aramıza katılmak için 'Kaydol'a tıkla.

RT Yönetimi ~
RockTurk
Sadece 30 saniyeni harcayarak aramıza katılmak için 'Kaydol'a tıkla.

RT Yönetimi ~
RockTurk
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

RockTurk

Sadece Rock severlerin değil tüm Müzik severlerin buluşma noktası.
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yap  Başvuru FormuBaşvuru Formu  

 

 Sanat Ve Sosyoloji

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
HayKoLkhaReKetEngeLLenemz
RockTurk takımından
RockTurk takımından
HayKoLkhaReKetEngeLLenemz


Erkek
Mesaj Sayısı : 1443
Yaş : 30
Nerden : Antalya
Kişisel İleti :


Ruh Hali : Sanat Ve Sosyoloji Olgun10
Kayıt tarihi : 13/06/09

Sanat Ve Sosyoloji Empty
MesajKonu: Sanat Ve Sosyoloji   Sanat Ve Sosyoloji EmptyPtsi 15 Haz. 2009, 11:07

Sanat
eserleri sosyo-kültürel bir yapı içinde meydana geldiklerine göre
sosyoloji ile yakından ilgili olmalıdır. Çünkü “her sanat eseri,
mahiyeti icabı, imzasını taşıdığı sanatkarların şahsiyetinin de
üstünde, bir harsın bir kültür çevresinin damgasını taşır. Yani sanat
bir cemiyetin müşterek duygu ve düşüncelerinin, müşterek zevkinin
ifadesidir. Bu husus aynı kültür çevresindeki eserlerin bir karakter
benzerliği göstermelerini izah ettiği gibi, sanata kültür çevresini
aksettiren bir vesika mahiyeti ve kıymeti de kazanmaktadır”.
Dolayısıyla bir sanat eseri meydana geldiği sosyo-kültürel çevreden
ayrı düşünülemez. Böyle kabul edilecek olursa, sanat eserleri
arasındaki benzerlikler, aynilikler ve farklılıkları nasıl
açıklayabiliriz? Bu nedenle her sanatçı, içinde yaşadığı sosyo-kültürel
yapıya bağlıdır ve onunla olan ilişkisi inkar edilemez. Öyleyse bir
sanat eseri ele alınırken önce onun hangi sosyo-kültürel yapı içinde
oluştuğuna kim ya da kimler tarafından nerede ve ne zaman meydana
getirildiğine bakmak gerekir. Çünkü sanatçının zihniyeti, etkileşim
içinde olduğu sosyo – kültürel çevre ile o çevreyi oluşturan şartlar
içinde oluşup-gelişir. Sanatçı bir bakıma çocuğun dil öğrenmesi gibi
sanatıyla ilgili bazı bilgileri öğrenerek onları zihninde kodlar. Nasıl
bir çocuk ihtiyaç hasıl olduğunda birtakım sesleri çıkarır ya da yeni
kelimeler öğrenirse sanatçı da işini yaparken zihnindeki birtakım
bilgileri kullanır ya da ihtiyaç duyduğunda o bilgeleri öğrenmeğe
çalışır. Bu nedenle “dil, seslerin öykünülmesi, sanat ise dış
nesnelerin öykülenmesidir”. Ancak bu öykünme birden bire ortaya çıkmaz
mesela “...bir ressam kağıdı kalemi eline aldığı anda hemen resim
yapamaz; bu iş çok daha önceden, birikimlerle zihinde oluşmuştur. İnsan
zihni, yaşadığı süre içinde görsel deneylerin çevresinde olay ve
eşyaların fotoğraflarını kaydeden bir arşiv gibidir”. Dolayısıyla sanat
malzemeleri ve eserleri bilim ya da felsefe dünyasındaki bilgiler kadar
önemlidirler. Öyleyse sanat ve sanatçılarla bilgi ve bilimsel bilgi
arasında yakın ilişkiler vardır. Bu sebeple bir sosyal yapının zihniyet
dünyasının ilk örneklerini, geleneksel sanatlar ile halk edebiyatında
bulmak mümkündür. Çünkü bu bilgiler öteki sosyo-kültürel çevrelerin
bilgileriyle en az etkileşim halinde olanlardır. Ayrıca kültürlerin en
muhafazakar cephesini geleneksel tarafı teşkil eder. Burada iddia
edilen fikrin doğruluğunu test edebilmek için sanırız bu çalışmadaki
fotoğrafları çok basitçe karşılaştırmanız, yeterli bilgiler verecek
seviyededir. Mesela Kazakistan’daki koç başlı mezar taşlarıyla Kars,
Doğubeyazıt, Iğdır, Van, Ahlat, Bitlis ve Tunceli’deki ya da Altay
dağlarında dokunan kilimler ile Hakkari, Adana, Ayvacık, Bergama,
Sındırgı ve Şavaştepe’de dokunun halı ve kilimlerdeki aynilikler birer
tesadüf eseri olamazlar. Kısaca sanatçı ile sanat eseri arasında nasıl
bir ilişki varsa, sanat eseri ile sosyo-kültürel yapı arasında da o
kadar bir ilişki vardır. Fakat bu ilişki genellikle sanat
tarihçilerimiz tarafından ihmal edildiği için, Anadolu’da bulunan eski
ve yeni bir takım sanat eserleri ile üzerlerindeki damgalar maalesef,
genelde çok yakın ilgisi olmayan sosyal gruplara mal edilerek
anlatılmaktadır.

Mesela özel bir televizyon kanalında
tarihi turistik yerlerimiz hakkında yapılan bir programda konunun
uzmanı olarak sunulan bir tarihçi şunları söylüyordu: “Selçuklular
Anadolu’ya geldiklerinde mimarları ve ustaları olmadığı için Ermeni
asıllı mimar ve ustaları kullandılar. Onlar da kendi üsluplarıyla
kümbetler ve camiler yaptılar. Bu ilişkiyi Akdamar kilisesi ile
Ahlat’taki kümbet mezarlarda açıkça görürüz”. İlk bakışta bu ifadeler
doğrudur. Çünkü Akdamar kilisesi, Ahlat’taki Selçuklu kümbet
mezarlarına nazaran tarihi önceliğe sahiptir. Ancak o tarihçi Issık
Köl'den Aral’a oradan da Mangışlak’a (Hazar Denizi’nin ortasına düşen
doğu kıyısınkaki İskit ve Teke Türkmenlerinin mezarları da olan tarihi
bir yerleşim yeri) kadar olan bir alanı görseydi bu coğrafyadaki hakim
mezar üslubunun kümbet tarzı, yani Ahlat kümbetleri gibi olduğunu
görürdü. Bu bakımdan konu hakkında sağlıklı bilgilere ulaşabilmek için,
karşılaştırmalı tekniğine baş vurarak, Anadolu’ya olan göçlerin tarihi
seyrini ve yönlerini iyi bilmek gerekir. Mesela Anadolu’dan Altaylar’a
göç olmuş mu dur? Olmamışsa iki bölge arasındaki fiziki mesafeye rağmen
nasıl oluyor da bu insanlar aynı damgaları halılarına, kilimlerine,
mezarlarına vb. etnografik eserlerine nakşedilebiliyorlar? Veya
Anadolu’dan Altaylar’a göçler olmuşsa bunlar ne zaman ve hangi
yoğunlukta olmuştur sorularının cevaplandırılması gerekmez mi?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://rockturk.eniyiforum.org/
 
Sanat Ve Sosyoloji
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Sanat Nedir?

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
RockTurk :: RockTurk | Serbest Kürsü :: Off Topic :: Kültür-Sanat-
Buraya geçin: